-->

Komikler Burada

En Komik ve En Eğlenceli Fıkralar, En komik Videolar, En komik Resimler, En Güzel Hazır Mesajlar.

31 Ekim 2016 Pazartesi

Safer ne demek ve safer ayı nedir?

SAFER AYI NE DEMEK?

Safer ayı, mübarek aylardan biridir. Bu aya özel ibadetler yapılır. Safer, ay takvimi olarak bildiğimiz hicri takvimin ikinci ayıdır.

Hicri takvim ayın evrelerine göre düzenlenmiş olan bir takvimdir. Hicrî ayların birincisi, Muharrem ayıdır ve içinde aşûre günü vardır. Üçüncü ayı ise Rebî'ül-Evvel ayıdır ve bu ayın 12. Gecesinde Kâinatın Efendisi Sevgili Peygamberimiz arzımıza ve gönlümüze teşrif etmiştir.

Ay takviminin ikinci ayı, sefer ayı. Saf-er. Temiz yürekli, dürüst kimse. 2. Ar. Hicri ayların ikincisi. l.
hicri takvimde ikinci ay, sef 2. temiz yürekli, dürüst kimse. Emin, sağlam, güvencede, emin ellerde, güvenli, tehlikesiz, kesin, muhakkak, korkusuz Emniyetli.

Safer ayı Hicrî ayların ikincisidir. Halk arasında 'bela ayı' olarak da bilinen bu ayla ilgili yazılanların büyük bir çoğunluğu yanlıştır. Hicri ayların ikincisi olan Safer ayı halk arasında yanlış bir şekilde bela ve musibetlerin yaşandığı ay olarak biliniyor. Safer ayı ile ilgili namaz ve dua tavsiyeleri dilden dile dolaşıyor. Peki, merhameti sonsuz Cenab-ı Allah’ın kulları için bir ‘bela ayı’ yaratması söz konusu olabilir mi? İslam dininde bazı ay ve günlerin daha mukaddes sayıldığı biliniyor. ‘On bir ayın sultanı’ diye adlandırdığımız Ramazan ayı, kandil geceleri veyahut ‘Müslümanların bayramı’ dediğimiz cuma günü bu ay ve günlerden bazıları. Böyle günlerde ibadetlerimize daha fazla özen gösterir, hal ve hareketlerimizde daha dikkatli oluruz. Ancak Safer ayı, diğer gün ve ayların tam aksine halk arasında ‘gökten belaların yağmur gibi yağdığı ay’ olarak tasvir ediliyor. Bu aya özel namaz ve dualar dilden dile dolaşıyor. Belalardan korunmak için daha fazla sadaka verilmesi tavsiye ediliyor.

Hicrî takvimin ikinci ayı olan safer ayını bu şekilde nitelendirmek doğru değildir. Çünkü, Safer ayına ithaf edilen bu etiketin kaynağı cahiliye devri Araplarına dayanıyor. Rivayetlere göre bu ayda yaşanan çeşitli sıkıntılar yüzünden Araplar safer ayını uğursuz olarak görmeye başlar. Ancak İslamî döneme geçildiğinde bu yanlış algıyı düzeltmek için safer ayına ‘saferü’l-hayr’ ya da saferü’l-muzaffer’ denilmeye başlanır.

 İlahiyatçı yazar Ahmed Şahin, bir yazısında safer ayını bela ve musibet ayı olarak anmanın caiz olmadığından bahsediyor. Şahin, “İslam’da bir tefe’ül anlayışı vardır, bir de teşe’üm yorumu söz konusudur. Tefe’ül, herhangi bir gün ve vakitten, olay ve görüntüden iyi manalar çıkarmak, teşe’üm ise kötülük ve uğursuzluk yorumları yapmaktır ve teşe’üm caiz görülmemiştir. Bu sebeple safer ayını bela ve musibet ayı olarak yorumlamak bir teşe’ümdür. Teşe’üm ise caiz değildir” diyor.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tevhit Ayengin, böyle bir anlayışın İslam diniyle bağdaşmadığını söylüyor: “Gökten bela inmez, rahmet iner. Bela yağdıran bir Allah anlayışı İslam’ın değerleri ile taban tabana zıttır. Rahman ve Rahim olan bir Allah’a bu tür şeyleri atfetmek tamamen yanlıştır. Safer ayını uğursuz olarak niteleme cahiliye devri uygulamasıdır. Ondan şiddetle uzak durmak gerekir. Safer ayının bela ve musibet ayı olması için bu konuda dikkate alınabilecek sahih delillerin yani ayet ve hadislerin olması gerekir. Böyle bir şey yoktur, aksine mevcut uğursuzluk anlayışını düzelten, onu reddeden ifadeler vardır.”

Ayengin Peygamber Efendimiz’in, bu ayda hastalanmasını safer ayının uğursuzluğuna delil gösteren anlayışa da şu yorumu yapıyor: “Acaba sevgili Peygamberimiz (sas) belayı, uğursuzluğu hak edecek ne yapmıştı ki, böyle sözüm ona bir ayda -eğer safer, bela ayı ise- hastalandı. Başka aylarda hastalananlar hangi bela sebebiyle hastalanıyor. Böyle bir mantık olmaz. Her insan bu dünyaya belirli bir süreliğine gelir ve ömrü sona erince ahirete gider. Niye bugün de yarın değil sorularını cevaplamak imkânsızdır. Hz. Peygamber’in safer ayında hastalandığı rivayet edilir. Ancak bunu, safer ayı yüzünden var olduğu şeklindeki bidat anlayışla ilişkilendirmek doğru değildir.” Safer ayı Cahiliye Arapları tarafından uğursuzluk ayı olarak tanımlanmıştır. Onlar bu ayda umre yapmanın büyük bir günah olduğunu söylemişlerdir. Hz. Muhammed ise "Umre her zaman helâldir!" buyurarak bu aya atfedilen uğursuzluk inancını kırmıştır. Ayrıca bu ayda yapılmış olan nikahların fazla sürmeyeceği kötü sonuçlanacağı ve bu ayda yapılan işlerin amacına ulaşmayacağına ve uğursuzluk getireceğine inanılmıştır. Bundan dolayı safer ayı hakkında uğursuz ay söylentileri yayılmıştır. Ebû Hüreyre'nin rivâyetiyle Resûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:"İslâm'da uğursuz sayma, kötüye yorma yoktur; en iyisi iyiye yormadır." Peygamber efendimiz zararlı anlayışın İslam'da bulunmadığını böylece ifade etmiştir. Başka bir hadiste ise "Eşya da uğursuzluk yoktur, Safer ayında uğursuzluk yoktur, baykuşun ötmesinde bir uğursuzluk yoktur." Şeklinde buyurmuştur. Ebû Hüreyre'nin rivâyetiyle yine Resûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:"Hastalığın kendiliğinden sirâyeti yoktur; uğursuzluk ve baykuş ötüşünün olumsuz etkisi yoktur; Safer ayının hayır ve şerle bir alâkası yoktur; bunlar cahiliye hurafeleridir. Cüzzamlıdan, aslandan kaçtığınız gibi kaçınız!" Safer ayında birinci kat semaya 320.000 bela inmektedir. Bu belalar ve kazalar bütün yıla yayılmaktadır. Bir sonraki safer ayına kadar bu 320.000 beladan birinin size isabet etmesinden korunmak için, aşağıda tarif edilmiş olan namazları kılmak ve tesbihatları yapmak tavsiye edilmektedir. Bu namazları kılanların, bir dahaki yıl aynı güne kadar kazalardan korunacağı rivayeti bulunmaktadır.

SAFER AYINDA KILINACAK NAMAZ VE OKUNACAK DUALAR

İlk 15 gün her güne 100 defa: ALLÂHÜMME FERRICNÂ BIDÜHÛLIIS SAFERII VEHTIYIMLENÂ BILHAYRI VEZZAFERI diye dua edilir.

Bu Dua'nın anlamı: Allah'ım bizi seferin girişiyle ferahlat, genişlet. Bize bu ayı hayırla ve zaferle tamamlat.

15 günden sonra da: ALLÂHÜMME FERRICNA BIHURÛCI'S SAFER VEHTIMLENÂ BILHAYRI VE'Z ZAFER. diye dua edilir.

Bu Dua'nın anlamı: Allah'ım bizi seferin çıkışıyla ferahlat, genişlet. Bize bu ayı hayırla ve zaferle tamamlat.

Safer ayının ilk salısını çarşambaya bağlayan gece teheccüt vakti de selamete ermek niyeti ile 4 rekat namaz kılınmalıdır.

1.rekatta: fatihadan sonra 17 kevser suresi,
2. rekatta fatihadan sona 5 ihlas suresi,
3. rekatta fatihadan sona 1 felak suresi,
4. rekatta fatihadan sona 1 nas suresi, okunur.

O gecenin gündüzünde 2 rekat daha namaz kılınır. Her iki rekatta fatihadan sona 11 ihlas suresi okunur. Bu namazları sefer ayının son çarşamba günü ve gecesi de tekrar etmeli, namazdan sonra da 7 tane Salat-i münciye okunmalıdır.

BELALARIN 1. KAT SEMAYA İNDİĞİ AY "SAFER AYI" (Efendimiz (s.a.v) bu ayda ölüm hastalığına tutulmuştur) Safer ayında Levhi Mahfuz'dan birinci kat semaya 320.000 bela inmektedir. Bu belalar ve kazalar sene içine yayılmaktadır. Bir dahaki safer ayına kadar bu 320.000 beladan birinin size isabet etmesinden korunmak için Ayet-el Kûrsi'yi Evden çıkarken ve eve girerken her daim okumalıdır.

Yine belalardan korunmak için; Ayet-el Kûrsi okunması tavsiye edilmektedir. Evden çıkarken veya eve girerken Ayet-el Kûrsi okunmalıdır. Evden çıkarken bu duayı okuyan kişi her işinde muvaffak olur ve hayırlı işleri başarır. Evine gelince okuyan kişinin iki Ayet-el Kûrsi arasındaki işleri hayırlı olur ve fakirliği önlenir. Bir kimse evinden çıkarken Ayet-el Kûrsi'yi okursa, Hakk Teâlâ yetmiş Meleğe emreder, o kimse evine gelinceye kadar ona dua ile istiğfar ederler.

Safer ayında her gün mutlaka 100 kere "LA HÂVLE VELÂ KUVVETE İLLA BİLLAHİL ALİYYİL AZİYM" denilmelidir. Günde 100 kere söyleyenden, en hafifi fakirlik olmak üzere 70 çeşit bela, musibet kaldırılır.

Ayrıca yine safer ayında (ve her zaman) her gün mutlaka günde 100 kere salâvat getirmek lazımdır. salâvat çok bela ve musibetleri çevirir dünya ve Ahirette kurtuluşuna sebep olur.

En EFDÂL Salâvat'ı Şerife: "ALLAHÜMME sâlli âla seyyidina Muhammedin ve ve âla âlihi ve sahbihi efdâle salevatike ve adade me'lumatike ve bârik ve sellim"

ALLAH'u Teâlâ'yı devamlı zikretmek lazımdır. Zira ALLAH'u Teâlâ'yı zikretmek en büyük ibadettir belaları musibetleri çevirir. En efdal zikir "LA İLAHE İLLALLAH" dır.

Safer, kameri ayların ikincisinin adıdır. Resmi vesikalarla hususî mektuplarda ve takvimlerde “Saferu’l-hayr” şeklinde yazılır ve (s) rumuzuyla gösterilirdi. Bilindiği gibi kamer (ay)ın doğuş ve batışına tabi olan ay hesabına “kamerî aylar” denilmektedir ki şunlardır: Muharrem, Safer, Rebîu’l-evvel, Rebîu’l-ahir, Cemaziye’l-evvel, Cemaziye’l-ahir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce. Bu hususta Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Hakikatte ayların sayısı ALLAH katında, ALLAH’ın kitabında -ta gökler ve yeri yarattığı günden beri- on iki aydır. Onlardan dördü haram olanlardır. İşte bu, en doğru hesaptır. O halde bilhassa bunlarda, o haram aylarda nefislerinize zulmetmeyin. Bununla beraber müşrikler sizinle nasıl topyekûn harb ederlerse, siz de onlarla topyekûn harb ediniz. Bilin ki ALLAH, haramlardan, fenalıklardan sakınanlarla beraberdir.” (Tevbe Sûresi: 36) Ebû Bekre (R.A.)den rivayete göre, Veda haccında okuduğu hutbesinde: Takvim düzeni açısından zaman, ALLAH’ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki ilk durumuna dönmüştür. Artık sene on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Ve üçü peşi peşinedir ki, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir. Bir de Cemaziye’l-âhir ile Şaban arasında yer alan Müdar’in Receb’idir.” (Buhari, Tefsir (9) 8, Bed’ül’l-Halk: 2, Megazi: 77, Edahi: 5, Tevhid: 24, Müslim, Kasame: 29, Ebu Davud, Menasik: 67, Ahmet b. Hanbel, 4/37,73) buyuran Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz haram ayların: “Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb” ayları olduğunu belirtmiştir. Araplar daha İslâmiyet gelmeden önce Haram ay denilen bu ayları kutsal tanır ve bu aylarda savaştan, yağmacılıktan kaçınırlardı. Çünkü müşrik de olsalar, inanç ve yaşantılarında “Hak Din”den kalıntılar vardı. Haram aylara hürmet, Kâbe’yi tavaf etmek ve hac yapmak gibi. Tabii bütün bunlar da tahrif edilerek, aslından uzaklaştırarak yapıyorlardı. Aslında bütün batıl dinler, hep “Hak Din”den uzaklaşma neticesinde oluşmuşlardır. Hiçbir batıl din, birileri tarafından kurulmamıştır. Bu bakımdan dinimizi, olduğu gibi dosdoğru öğrenmek ve yaşamak mecburiyetindeyiz. Araplar her yıl kendi adetlerine göre gelip hacceder, ALLAH’a iman ile putlara tapmayı birbirine karıştırıp içinden çıkılmaz garip bir inanç sistemi meydana getirirlerdi. Ama her şeye rağmen mal ve can güvenliği yoktu. Mekke’ye hac mevsiminde gelebilmek bile başlı başına bir problem idi. O yüzden kabile reisleri hac aylarından olan Zilkade ile Zilhicce’de bir de onu izleyen Muharrem’de savaşmayı kaldırırlar ve bu ayları hürmetli sayıp kesinlikle uyulmasında ısrarla dururlardı. Böylece uzak yerlerden hac için gelenler bu üç ayda hem ibadetlerini yerine getirirler, hem de güven içinde evlerine dönme imkanı bulurlardı. Cahiliyye devrinde, birbiri ile çarpışmaya ve talana alışmış olan Araplara fasılasız üç ay güvenlik ve sulh içinde yaşamak çok ağır geliyordu. Onun için Hz. İbrahim (A.S.) ve Hz. İsmail (A.S.)dan beri devam ede gelen bu tertibi canlarının istediği gibi bozmaya, mesela Muharrem ayındaki haramlığı Safer ayına çevirmeye, diğer haram ayları da ileri geri götürmeye başladılar ve hadis-i şeriflerde de belirtildiği üzere: “Muharrem ayını Safer diye isimlendirerek”, (Bak. Buhari, Hacc: 34, Menakıbu’l-ensar: 26, Müslim, Hacc: 198, Ebu Davud, hacc: 80) Muharrem’i haram ayı olmaktan çıkarıyorlar, haram ayındaki yasakları işliyorlardı. Böylece, Muharrem’in haramlığını Safer ayına tehir ediyorlardı. Maksatları ardarda gelen üç haram ayı ikiye indirmek, üçüncüyü bir ay geriye bırakmaktı. Çünkü üç ay üst üste, savaşmak, yağmalamak ve öldürmek gibi alışkanlıklardan uzak kalmak onlara zor geliyordu. Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de: “Haram ayları ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla, kâfir olanlar saptırılır. ALLAH’ın haram kıldığının sayısını bozmak ve O’nun haram kıldığını helal kılmak için haram ayını bir yıl helal sayarlar, bir yıl da haram sayarlar. Böylece onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir. ALLAH kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe Sûresi: 37) buyurarak, onların bu nesi’ tatbikatlarını “küfürde artış” olarak değerlendirmiştir. Bu hal hicretin 10. yılına kadar devam etti. Veda Haccında Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ayların o sene tam yerini bulduğunu açıkladı. Binaenaleyh, Safer ayının uğursuzluğu hakkında söylenenlerin asıl menşei işte bu cahiliyye devri davranışlarıdır. Öyle ya! Bir adamın yurdunda ve ailesi yanında rahatça oturmasını ve dağda, bayırda serbestçe gezip-dolaşmasını değiştiren, şehirlileri gurbete çıkarıp bedevilerden bir kısmını savaşa gönderen, bir kısmını da sakınmaya, korunmaya, korkmaya mecbur eden bir ay; uğursuz sayılmaz da ne yapılır? İşte Arabistan çöllerinde meydana gelen bu hadiseler, Safer ayının “Saferu’l-hayr” diye vasıflandırılmasına rağmen uğursuz sayılmasına sebep olmuştur. (Geniş bilgi için bak. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 3/89-90) Safer; ayrıca cahiliyye devri arablarının inandığı bir uğursuzluk çeşididir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bunu reddetmiştir. Ebû Hureyre (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “Hastalığın, sahibinden bir başkasına kendi kendine sirâyeti yoktur, eşyâda uğursuzluk yoktur. Ükey ve baykuş ötmesinin te’sîri ve kötülüğü de yoktur. Safer ayında uğursuzluk yoktur. Bunlar Cahiliyet hurâfeleridir. Fakat ey mü’min! Sen cüzzâmlıdan, arslandan kaçar gibi kaç!” buyurdu. (Buhari, Tıp: 19) Hadis-i şerifte geçen “Safer” iki şekilde te’vil edilmiştir. Birinci te’vile göre bundan maksat: “Safer ayı”dır. Yukarıda da izah edildiği gibi, Cahiliyyet devrinde Araplar Nesi’ usûlüne göre, Muharrem ayının haram ay oluşunu Safer’e naklederlerdi. Ve bu sûretle Safer, haram aylardan sayılırdı. Resûlü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz bunu da men edip: “Artık Safer ayı için hürmet yoktur!” Buyurmuştur.

23 Ekim 2016 Pazar

Eşeğe Yazık Olur

Nasreddin Hoca hayvanlarına ağır yükler yükleyip onlara eziyet eden köylülerine iyi bir ders vermek istemiş. Bir gün eşeğine binerek köy meydanında dolaşmaya başlamış. İşin garibi dolu bir çuvalı da sırtına vurmuş,şöyle geziyor. Şaşırıp sormuşlar : - Yahu Hoca Efendi, hem eşeğin üzerindesin, hem çuvalı sırtında taşıyorsun. Nasıl bir iş bu? Hoca cevabı yetiştirmiş hemen : - Zavallı hayvan, demiş. Zaten gece gündüz demeden hizmet ediyor bana. Sırtına bindiriyor, yüklerimi taşıyor, değirmeni çeviriyor. Bu kadar hizmetlerinden sonra dolu çuvalı da ona yüklemek istemedim. Bu yüzden ben vurdum sırtıma.

Ahır karanlık

Nasreddin Hoca kapısının önünde bir şeyler aranıyormuş. komşuları: - "Hayrola Hoca efendi bir şey mi kayıp ettin?" - "Mührümü düşürdüm de." - "Nerede düşürdün? söyle, biz de bakıverelim." - "İçeride düşürdüm, ahırda." - "Ahırda kayıp olan şey sokakta aranır mı be Hoca?" - "Ne yapayım alır karanlık. Burası daha aydınlık onun için burada arıyorum."

20 Ekim 2016 Perşembe

Eşşek Nerde?

Nasreddin Hoca İstanbul'a gitmiş. Orada eşeğini kaybetmiş, aramış aramış bulamamış. Bir otele yerleşmiş. Çarşaflar o kadar temizmiş ki yatamamış yatağın altına girmiş. Oraya karı koca yerleşmiş. Adam karısına: - "Gözlerinde bütün İstanbul'u görüyorum" demiş. Hoca oradan kafasını çıkarıp: - "Benim eşşeği de görüyon mu?" demiş.

Minare

Nasreddin Hoca pazarda dolaşırken yanına hayatı boyunca hiç minare görmemiş yabancı bir adam yaklaşır. Adam Hoca'ya sorar: - "Bunları nasıl yapıyorlar?" Hoca ciddiyeti bozmadan: - "Bunu da anlamayacak ne var yahu, kuyuların içini dışına çevirirler, olur sana bir minare!" demiş.

Eski Dolunaylar

Kaybolan dolunayları merak eden biri sorar: - "Hoca! Eski dolunayları ne yaparlar?"
- "Kırpıp Kırpıp yıldız yaparlar."

Mühendis Getirdik

Kayseri'nin bir köyünde imece yöntemiyle yol yapılıyor. Bunun için de eşekten yararlanılıyor. Eşek hangi yolu izlerse, orası genişletilip araba yoluna dönüştürülüyor. Köye gelen Amerikalı Barış Gönüllüsü, ne olup bittiğini kavrayamadığı için sorar:
- "Ne yapıyorsunuz öyle?"
- "Yol yapıyoruz."

Kayseriye Liman

Mecliste Kayseri Milletvekilinin hafif yollu şekerlediği bir sırada Trabzon Milletvekili konuşmasını yapıyormuş. Kayserili vekil, uyanmış ki Trabzonlu vekil kürsüden Trabzon'a bir şeylerin yapılmasını istiyormuş. Bizimki ne istediğini anlayamadığı için sıkıntıya girmiş. Trabzon'a bir şey yapılacaksa Kayseri'ye de yapılmalı diye düşünmüş. Söz alıp:
- "Sayın vekilin Trabzon'a yapılacaklar hususundaki açıklamalarını takdirle karşılıyoruz, lakin bu konuda
Kayseri'nin de ihmal edilmemesini istiyoruz."
Mecliste bir gülüşmedir başlamış. Vekil şaşırmış, ne oluyor gibisinden bakınırken Meclis Başkanının sesi duyulmuş:
- "Sayın vekil, Kayseri'ye denizi getirdiğiniz gün söz veriyoruz, Kayseri'ye de bir liman yapılacaktır."

Kazın Ayağı

Timurlenk, Ankara Savaşı'ndan sonra Sivrihisar'a gelir. Hoca kolları sıvar. Semiz bir kaz kızarttıktan sonra alır Timur'a doğru yola koyulur. Yol uzun uzadıkça Hocanın karnı da açtır. Tepsideki kaz kokusu burnuna gelir. Hoca bir yutkunur, iki yutkunur, dayanamaz. Bir budu koparıp yer. Timur:
- "Nerede bu kazın diğer budu?" diye sorar. Hoca hiç tereddüt etmeden kafadan atar:
- "Bizim burada kazlar tek ayaklıdır Şevketlim!" der. Timur kızar:

Paraşüt

Kekeme Temel havacı olarak askerliğini yapıyor ve paraşüt eğitimi alıyormuş. Bir gün kuleden paraşütle atlamak için komutan herkesi toplamış ve herkesin sırayla kuleye çıkıp atlamasını ve içinden 10'a kadar sayıp paraşütü açmasını emretmiş. Herkes sırayla atlamış ve 10'a kadar sayıp paraşütü açıp yere inmeye başlamış. sıra Kekeme Temel'e gelmiş. Kuleye çıkmış ve paraşütle atlayıp direkt yere çakılmış. Komutan hemen yanına koşmuş:

Bu garı bana yetmiyo

Kel Satı'nın kızı Zeynep, köyün haşin delikanlılarından Turp Osman'ın oğluyla evlenir. Evliliklerinin 3. ayından itibaren Osman kahvedeki yakın arkadaşlarına:
- "Ya arkadaşlar bu garı bana yetmiyo" der. Bu olay kahvede bir süre böyle devam eder ve bütün kahvehane bunu öğrenir. Yine günlerden bir gün kahveye gelen Osman:
- "Bu garı bana yetmiyo da yetmiyo" der. Artık bu lafları işitmekten bıkan yaşlı adam kalkarak:

Tahmin Ediyorum

Kendi haline bakmadan Hoca'yla uğraşmaya kalkışanlar hiç de az değildi. Bunlardan biri Hoca ile alay etmek ister:
- "Hocam, biliyormusunuz benim eşek kadılık yapmaya başladı" der. Hoca Kendisiyle alay etmek isteyenlere dersini vermekte gecikmez. İstifini bozmadan cevap verir:
- "Biliyorum, ben vaaz ederken bir sana bakıyorum bir eşeğe, eşeğin kulaklarını dikmiş beni dinliyordu, hem de senden daha iyi."

Eşitlik

Kendisinden feminizm hakkındaki fikirlerini soran bir arkadaşına Heine şu cevabı vermiş:
- "Ben kadınlara tam bir eşitlik verilmesi taraftarı değilim. Bu hususta Napolyon'un zenci ırkı için bir sözünü zikredeceğim:
- "Siyah ırka eşitlik hakkı niçin vermiyorsunuz?" diye soranlara Napolyon:
- "Çünkü ben beyazım." demiş. "Tıpkı bunun gibi ben, ben de evliyim azizim."

KGB

Karargahındaki telefon çalmış.
- "Alo?"
- "Komşum Salamon bir devlet düşmanı. Odunluğunda deklare edilmemiş elmaslar saklıyor."
- "Not edildi, merak etmeyin." Ertesi gün KGB Salamon'un evini basmış. Odunluğa dalmışlar. Tüm odunları kırmışlar, içlerine bakmışlar. Bir tek elmas bile bulamamışlar. Salamon'a sövmüşler gitmişler. Akşam üzeri

20 Dakika

Karanlik ve issiz parkta devriye gezen polis memuru bir ağacın altında park etmiş olan arabayı görür ve sessizce yaklaşır. Ancak bu kez alismis olduğu manzara ile karşılasmaz. Gerçi, çogu zaman olduğu gibi, arabada genç bir kız ve oglan vardir; ancak polisin düşündügü şeyi yaİmamaktadirlar. Oglan ayisiginda gazete okumaya çalışmakta; kız ise örgü örmektedir. Düsündüklerinden dolayi utanan polis memuru, muhabbet olsun diye cama vurur ve arabaya girip konuşmaya başlar: - " gençler, ne güzel bir gece, değil mi?. Siz de ne güzel, iki kardeş oturuyorsunuz. "- " Evet polis bey. Gerçekten güzel bi gece. Ama biz kardeş değiliz ki. "Polis kıllanır. -"Kardes değil misiniz. Sonra oglana sorar: - "Sen kaç yaşındasin bakiyim?. "Oglan cevaplar: - "19. "Polis bu kez kizi isüret eder ve sorar: - "Pekiii. O kaç yaşında?. "Oglan, sinsice siritarak cevap verir: - "20 dakka sonra 18 yaşında olacak. "

İki hafta önceydi

Kız nişanlısını eve çağırdı: - "Otur Ali'ciğim. Evlenmeden önce tüm mazimi sana açıkça anlatmalıyım. "- "İyi ama hayatım iki hafta önce anlatmıştın ya. "- "O iki hafta önceydi hayatım. "

Yemen Kahvesi

Keyif bu ya, Hoca'nın canı bir gün kahve içmek ister. Oralarda bulunan bir kahveye girer ve bir kahve ister. Kahveci latife etmek için, getirdiği kahvenin fincanının altına bir kağıt iliştirir:
- "Hocam, bu kahve Yemen'den gelmektedir. Yolu uzak olduğundan, bu kahveye 20 akçe yetmez, 25 akçe bırak." Hoca bunları okuduktan sonra kahveden bir yudum alır, bakar ki önceden içtiği kahvelerden pek de farkı yok. Kahvesi bittikten sonra kağıdın arkasını çevirir ve kahveciye bir not yazar:
- "Kahveci, kahvenin Yemen den geldiğine şüphem yok, yolu pek uzak olduğundan sana 25 değil, 125 akçe de yetmez. Bu durumda sen iyisimi iflas etmeden kahveni kapat."

Patlak Prezervatif

Kızılderili çocuk dedesinin yanına yaklaşarak:
- "Dedeciğim bizim isimlerimiz neden acayip acayip?" diye sormuş. Dedesi de:
- "Bak evladım bizim isimlerimiz doğumla ilgili olaylardan esinlenmiştir. Annen ablanı yeşil vadide doğurduğu için adı yeşil vadi diğer ablan doğarken ay tutulması olduğundan onun adı da tutulan ay" dedikten sonra çocuğu kucağına alarak:
- "Anladın mı patlak prezarvatif" der.

El yazısı

Kızın babası erkek çocuğun babası ile konuşmaktadır; - "Sizin oğlan bizim duvara işemiş". - "Çocuktur, ne olur ki?". - "İyi ama, çişöyle bizim kızın adını yazmış". - " demek ki, bizim oğlan senin kızı seviyor". Kızın babası hiddetlenerek; - "İyi ama komşu, yazı bizim kızın el yazısı".

Hector

Kızın bir nişanlısı varmış ve nişanlısını ailesi ile tanıştıracakmış. Yalnız nişanlısının bir kusuru varmış. O da bol bol osuruyormuş. Kız nişanlısına ne olur ailemin yanında gaz çıkartma kendini tut demiş. akşam yemeğe gelmişler. Masaya oturmuşlar. genç adamın oturduğu sandalyenin altında evin köpeği Hector da bulunuyormuş. genç adamın bir müddet sonra gazı gelmiş tutmuş tutmuş ama sonunda dayanamayıp çıkarmış. Kızın babası yüksek sesle bağırmış " Hector". genç adam oh be köpekten bildiler diyerek hep gazını bırakmış. Her seferinde kızın babası biraz daha gür olarak " Hector" diyerek bağırmış. Adamşöyle bir gaz çıkarmış ki baba dayanamamış ve demiş ki - Hector oğlum kaç adam ağzına sıçaçak.

Geveze nasıl olurmuş

Kızın biri derslerde çok konuştuğu için bütün öğretmenlerin başbelası olmuş. En son müdürden rice etmişler, o da kıza bir not verip eve götürmesini istemiş. Notta, "Kızınız çok geveze, bütün gün konuşup sınıfının huzurunu bozuyor; lütfen göreğini yapınız"yazıyormuş. Ertesi gün kız çekine çekine müdürün odasına girmiş: -"Babam size bir not yolladı hocam", deniş ve notu bırakmış; müdür notu okumuş: -"Müdür bey, sizi bir akşam evimizde misafir edelim, siz kızımın anneşöyle tanışın da geveze nasıl olurmuş bir görün!"

Gelin Damat

Kilisede düğünün başlamasına çok az zaman var. Damat rahibin yanına yaklaşıp fısıldar:
- "Bakın. size vereceğim 100$ karşılığında evlilik yeminimizde bir takım değişiklikler yapmanızı istiyorum. Hani şu bana soracağınız 'Sonsuza dek seveceğinize, koruyacağınıza, sadık kalacağınıza yemin ediyor musunuz?' kısmı var ya, onu metinden çıkarmanızı istiyorum." Rahip gülümseyerek başını sallar ve damat rahibin avucuna 100$ sıkıştırıp içeri döner. Düğün başlar, herkes yerini alır, gelin ve damat rahibin önünde buluşur ve yeminler okunmaya başlanır. Sıra damadın yeminine gelince damadın gözleri hain hain parlar ve rahip damada sorar:
- "Eşinizin daima bir adım gerisinden yürüyeceğinize, her emrini ve dileğini yerine getireceğinize, her sabah kahvaltısını hazırlayıp ayağına kadar götüreceğinize, ve ikiniz de yaşadığınız sürece başka kadınlara yan gözle bile bakamayacağınıza yemin ediyor musunuz?" Tabi damadın bu beklenmedik iş karşısında gözleri fal taşı gibi açılır. Sağa sola bakar, bir yutkunur ve kısık bir sesle:
- "E eee evet efendim" der. Tören sona erdikten sonra damat hışımla rahibin karşısına dikilir:
- "Bir anlaşma yaptığımızı sanıyordum!" Rahip gülümseyerek cevaplar:
- ‘Eşiniz daha iyi para verdi."

Gargara

Kilisede günah çıkarma ayini vardır. Ve günahları için tanrıdan af dilemektedirler. Birinci sırada bir genç kız gelir ve; - "aziz peder ben dün arkadaşımın şeyini sag elime aldım" der. Peder; - "merak etme kızım elini suya batır hiç bir günah kalmaz " der. İkinci sırada yine bir genç kız vardır; - "Peder efendi bende arkadaşımın şeyini sol elime aldım" der. Peder; - "Sende elini şu kutsal suya batır" der. Tam bu sırada üçüncü ile dördüncü sırada yer alan iki genç kız kavga eder ve dördüncü sırada yer alan genç kız öne can havşöyle atlayarak; - "Peder efendi, öndeki arkadaş dötünü suya batırmadan ben bir gargara yapayım".

Akıllı Zangoç

Kilisenin birinde zangoç çanların altında dikiliyormuş. Papaz sinirle zangocun 2m ötesine gelmiş ve - "Yine kutsal şarabi içtin değil mi?" diye bağırarak sormuş. Zangoç - "Ya dediğin hiçbir şey duyulmuyor. Bağır bağır!" demiş yandan yandan bağırak. Papaz iyice sinirlenmiş - "2 metreden nasıl duyulmuyor?" demiş. Zangoç hala - " dediğin duyulmuyor. İstersen sonra konuşalım. " diyormuş. Papaz artık o kadar çok sinirlenmiş ki neredeyse zangocun üzerine üzerine yürüyecekmiş. - "Nasıl duymuyorsun be adam?" diye kükremiş. Sonunda zangoç - "İstersen yer değiştirelim. O zaman belki duyulur. " demiş ve yer eğiştirmişler. Zangoç - "şimdi sen şöyle bakalım. Gecen ay toplanan Hayır parasına ne oldu?" diyerek papaza bakmış. Papaz - "Zangoççum valla sen çok haklisin. Gerçekten de 2 metreden duyulmuyormuş. "

Kim Daha Zeki

Küçük Temel`le arkadaşları sınıfta aralarında kim daha zeki diye tartışıyorlarmış. Küçük Temel: - Ben çok zekiyimdir, üç aylıkken yürümeye başlamışım, demiş. Oradan Dursun hemen atlar: - Sen habuna zeka mi deyisun. Haçan ben üç yaşına kadar kendumi kucakta taşitmişum.

Kocam Aniden Gelebilir

Adam arkadaşına:
- "Çok acayip bir şey oldu." der ve anlatmaya başlar:
- "Dün gece kapıyı çaldım. Karanlıkta kapıyı açanı hizmetçi kız zannedip öptüm. Meğer karım değil miymiş?"
Arkadaşı:
- "Eee ne olmuş yani?"
Adam:
- "Daha ne olsun be adam? Karımı öperken karım; dikkat et sevgilim, kocam aniden gelebilir diye fısıldadı?"

Kirli Kuzgun

Hoca'nın pek adeti de değil ya, bir gün Akşehir Gölü' ne hanımıyla çamaşır yıkamaya gitmişler. hanım yıkıyor, Hoca seriyor derken bir kara kuzguncuk ok gibi atıp sabunu kaptığı gibi havalanmış. Kadıncağız ah vah etmeye kalkınca Hoca: — Boşver hatun, demiş, ne sızlanip duruyorsun, o bizden kirli, temizlensin gariban!

Kurt

Kirmizi baslikli kiz ormanda dolasirken kurtla karsilasir. Kurt kirmizi baslikli kizi bir süre kovaladiktan sonra kuytu bir yerde kistirir. Kirmizi baslikli kiz. - Yakisikli kurt sen beni yeme. Ben de sana bir kere vereyim. demiş ve kurt oracikta baslamis kirmizi baslikli kizi goturmeye. Aradan biraz zaman gecince kurdun işi bitmis ve artik avini yemek zamanı geldigini dusunmus. Ama kirmizi baslikli kiz tatmin olmamis ve bir kez daha istemis. Kurt zaten dunden razi İkinci kezde işi bitirmis. Bu şöyle altinci yedinci derken kurt kirmizi baslikli kizin üzerine yigilivermis. Kirmizi baslikli kiz da pantolonunu giyip babaannesinin evinin yolunu tutmus. Yolda bekci ile karsilasmislar. Bekci kirmizi baslikli kizi yakaladigi gibi asilmis kulagina. - Bak kizim bu, bu hafta üçüncü kurt. bir daha olmasin. - Kirmizi baslikli kizdan yanit gelir bi kerem verim beni birak.

Bir suru kaset

Koca evine elleri bir suru kaset dolu olarak girer ve kar?s?: - Niye bir suru kasete para verdin bizim evde Teyp yok ki? - Sen s?tyen aldığında ben soruyor muyum?

Asgari Ücret

Kocasının sevişme arzusuna buzdolabı gibi cevap veren kadın iş olup bittikten sonra şöylendi: " dua et de sana verdiğim servisin karşılığını para olarak istemiyorum. " "Allahtan ki istemiyorsun. " dedi dertli koca. "Asgari ücret yasasını ihlal ettiğim için tutuklanabilirdim.

Kondüktor sanmıştım

Kompartmanda tek başına yolculuk ediyordu. Birden kapı açıldı ve çifte tabancalı biri; Çabuk paraları sökül diye bağırınca, adam korkudan titreyerek cevap verdi: - Kusuruma bakmayın ama meteliğim yok. - Öyleyse niye titriyorsunı - Yolcu güldü: - Ben sizi kondüktor sanmıştım da!

Hepsini tahsil ettim

Kosası seyahatte olan genç bir kadın, doğum gününde kocasından şöyle bir kart almıştı: << Milyonlarca öpücükler. Ertesi gün kadın, kocasına şu cevabı gönderdi: Çekini aldım. Bugün postacıdan hepsini tahsil ettim.

Kuveyt

Körfez Savaşından önceki yıllarda, gazeteci Temel, kadınlarla erkeklerin toplumdaki yeri hakkında bir yazı dizisi hazırlamak üzere Kuveyt'e gitmiş. Gözlemleri sırasında ilk dikkatini çeken, kadınların kocalarının beş adım gerisinden yürüdükleriymiş. Yıllar sonra aynı gazeteci tekrar bir yazı dizisi için Kuveyt'e gittiğinde bu sefer bir de bakmış kadınlar önden gidiyor, kocaları beş adım arkalarından geliyor. Bu işe çok şaşırmış, hemen bir kadına yaklaşıp sormuş:
- "Bu gördüğüm inanılmaz bir gelişme! Peki ama bu değişikliğin sebebi nedir?"
Kuveytli kadın cevap vermiş:
- "Mayınlar."

Kel ilacı

Mehmet bey sorunsuz bir kişiliğe sahip olmasına rağmen kelliğini zamanla problem haline getirmiştir. Bir gün eski bir arkadaşı ile karşılaşır dertleşirken arkadaşına sorununu açar. Arkadaşı; - "ooo bu da sorun edilir'mi çaresi var kolay" der. - " Eşinle yatağa girdiğinde kel olan bölğeleri onun cinsel orğanına güzelce sürteceksin, saçların eskisinden gür olur" der. Mehmet bey o hızla eve gider ve reçeteyi uyğular. Bir müddet sonra gerçekten gür saçları olmuştur. Neşelidir. Bir gün sinemaya gittiğinde önündeki sırada dazlak bir adam görür. İyilik damarları kabarır; - "şuna da ben iyilik yapayım da hayatı değişsin" der. adamın omzuna arkadan vurur. Adam geri döner, bıyıklı, gür sakallı biri. Şaşırır ve der'ki; - "yuh ulan sana hep oralarını sürteceğine biraz da kafayı sürtseydin'ya".

Mehmet ile Ayse

Mehmet, bir gün "Ayşe eğer bu agaca cikarsın sana sakiz veririm demis, bunun üstüne Ayşe "anneme sorman lazim" demis, gitmiş eve annesine Sormuş, annesi " Hayır kizim olmaz kilotun görünür" demis. Ertesi gün mehmet yine "ayse eğer bu agaca cikarsın sana istendigin kadar para veririm" demiş. Ayse'de cikmis agaca almis parayı gitmiş eve, annesi ayse'nin elinde parayı görünce "neyaptin kizim, nerden aldin bu parayı?" demiş oda "agaca ciktim, aldim parayı eve geldim" demis, bunun üzerine annesi, " Ee kızım kilotun gözükmedimi?" Hayır annecim kilotumu cikardim da ciktim agaca" demiş.

Guşluği Beş Geçir

Memleketim insanı memleketini para kazanmak maksatlı süreli veya süresiz bir miktar terk eder. Memlekette hatun onu bekler. Bey efendimiz geldiği andan itibaren hane halkı tarafından o gün bayram ilan edilir. Yine şöyle bir gün, yine şöyle bir hanenin önünde cereyan eden olay söyledir: Hanenin dişi kuşu, kocasının gurbetten getirdiği kol saatini kolunu göre göre taşımaktadır. Bir yandan da bahçeye yıkadığı çamaşırları asar. Yeni saati gören komşusu dişi kuşa saatin kaç olduğunu sorar. Saatin rakamlarından çok görüntüsü ile ilgilenen, okuma yazmadan zannımca yoksun dişi kuş ise " guşluği beş geçir" diye cevap verir.

Yanımda Kılıyodu

Memleketin tekinde 3 kere camiye gitmeyeni idam ediyolarmış. Ama bu arada idam edilmeden önce 3 dileğini yerine getiriyolarmış. adamın teki 3 kere gitmemiş. İdam edilmeden önce sormuşlar; -"1. dileğin ne?"Adam; -"Vezirin karısını s. cem" demiş. Vezir: -"Olmaz" dese de padişah; -"Mecbur" demiş. Daha sonra -"2. dileğin ne?" demişler. Adam; -"Padişahın karısını s. cem" demiş. Padişah -" Hayır" demiş. Ama herkes itiraz edince mecbur kalmış. -"Son dileğin ne?" demişler. Adam, bi vezirin g. üne bakıyomuş, bi padisahın. Vezir bakmış g. t elden gidiyo; -"Ben bunu sanki camide gördüm gibi geldi" demiş. Padişah da ordan -"Ne gibisi lan! Yanımda kılıyodu" demiş.

Acele şaaptırmak

Memur otobüs beklemektedir. Yanına yaklaşan afacan saati sorar? Adam; - "Sekizi yirmi geçiyor" der. Çocuk fırlama, - "Buçuğu beş geçe gel, seni arka sokakta bir *ikim" der kaçar. Adam arkasından koşmaca bir türlü yakalayamaz, nefeslenirken işe gecikmiş arkadaşı yanaşır yanına, hayrola? der. - "Sorma durakta bekliyorum yanıma bi hergele yanaşıp saati sordu". - "Ne var bunda canım". - "Bende sekizi yirmi geçiyor dedim". - " Eee". - "Buçuğu beş geçe gel arka sokağa seni bi *ikim dedi". Bunun üzerine arkadaşı saatine bakar sekiz buçuktur, ve; - "Acelen ne kardeşim daha beş dakika var".

Korku

Merter'deki bekaç evimde kızkardeşimle birlikte yaşıyorduk. Bir hafta sonu O annemle babamı görmeye Bursa'ya gitti. Gece ilerleyen saatlerde uyuduktan sonra aniden kaç ter içinde, kalbim deli gibi çarparak uyandım. Bir kabus görmüştüm. Çok gerçekçi bir rüyaydı. Rüyamda aniden az öce uyandığım gibi kaç ter içinde uyanıyor ve korkumun geçmesi için elektrik düğmesini yakmaya yataktan fırlıyor ama düğmeyi çevirdiğimde elektriğin olmadığını görüyordum. Ve ondan sonrada dehşet bağlıyordu. Bu rüyayı girerek uyandım ve içimden bir ses sakın elektriği açma rüyanın aynısı başına gelecek diyordu. Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Ama bu şekilde de odada oturamazdım. Aniden yataktan fırladım, elim elektrik düğmesini çevirirken kalbim duracaktı. Veee düğmeyi çevirdim, tak odanın içi aydınlandı. Kalbim deli gibi çarparken derin bir nefes aldım. İşte korktuğum olmamıştı. Sadece bir rüyaydı. Ben bunları iki saniye içinde aklımda geçirirken dehşet kapımı çaldı. Aniden lamba söndü. İnanamadım, rüyamda gördüklerim gerçek oluyordu ve sırada o ne olduğunu tam bilemediğim

Eşeğin Gölgesi

Meşhur Yunanlı Hatip Demostenes, bir gün Atina'daki bir toplantıda konuşmak için kürsüye çıktığında, ahali aralarında konuşmayı bırakıp gürültüyü kesmedi. Bunun üzerine Demostenes halka hitaben şöyle dedi: "Size yalnızca iki cümlecik söyleyeceğim. "Sözünü tamamlar tamamlamaz da, bir fıkra anlatmaya başladı: "Vakşöyle bir Atinalı bir yere gitmek için bir eşek kiralamış. Eşeğini kiraya veren adam da aynı yere gideceği için beraberce yola koyulmuşlar. Tam yarı yola geldiklerinde bir sıcak basmış. Dinlenmek için mola vermek zorunda kalmışlar. fakat ortalıkta hiç gölgelik bir yer yokmuş. Eşeğin asıl sahibi hemen eşeğin gölgesine sığınmış. Bunu gören öteki adam hiddetlenmiş: ‘Oraya oturmak benim hakkım' demiş. ‘Niçin?' ‘Çünkü eşeğini kiraladım ben!. ' ‘Ama ben eşeğin gölgesini kiraya vermedim ki!' Derken aralarında muazzam bir kavga çıkmış. " demostenes, sözün burasına gelince, hemen kürsüden indi. Halkın: "Sonra ne olmuş, anlatsana?" diye bağırması üzerine, tekrar kürsüye çıktı: " Ey ahali, " dedi. "Sizin iyiliğiniz için bir lâf edeyim dedim, dinlemediniz. Ama bir eşeğin gölgesini nasıl da merak ediyorsunuz. "Onun bu sözleri orada bulunanları fena halde utandırdı ve bu sayede Demostenes, kendisini şimdi dikkatle dinleyenlere güzel bir konuşma yaptı.

Teyyo Pehlivan

Mizah ve sporu bir araya getirmek için Hasankale biçilmiş kaftandır. Teyo'ya göreş tutturmak onun çıkmazlarına hınzırca gülmek hasankalede zaman zaman bir halk eğlencesine dönüşür. İşte şöyle bir eğlence için Teyo Pehlivana uygun bir yerde tebliğ ederler: - Dadaş, Yeni bir pehlivan töremiş, "teyo ne ki ben onu bir barmağımnan yıkarım" diyormuş - Biz de "Ola teyoya nasıl bele dersen, haydı Cuma namazından sıra millet bahçasındaki çayırlığa dedik"Teyo ne desin - Ola ey demişsiz" gün saat gelir çayırlığa çıkılır, Hasankalanın bütün teyo tiryakileri ordadır, bir şamata bir gürültü içinde göreş başlar, ve başlaması ile birlikte, genç teyoyu bohçalayarak altına alır. Herkes söz birliği halinde - Olmadı, ısınmadan da yıkma yıkılma mı olur. Isınsınlar yeniden tutsunlar. Bu itiraz üzerine İkinci defa tutuşulur, yine teyo pehlivanın sırtı yerdedir. Ama seyircilere bu sonucu kabul ettirmek ne mümkün. - Canım çim ıslah, teyonun ayağı kaydı, bu sayılmaz, yeniden tutsunlar göreceksiz. Böylece üçüncü tutuşma olur. genç bu sefer göstere göstere Teyoyu altına alır, sırtını yere yapıştırdıktan sonra da göbeğinin üstüne çıkar oturur. - tamam mı pehlivan? Teyo - İlk sefer de tamamdı ama bu kavatlar inanmirlar - İyi, iyi değmeyin ohusun!

18 Ekim 2016 Salı

İleri Gidebilirsin

Temel nişanlısı Fadime'yi gezdirmek için arabasına bindirir. Vitese atarken, eli hafif yollu nişanlısının bacağına değer. Fadime kıpkırmızı kesilir. Bir süre sonra evlenirler ve balayına çıkarlar. Bodrum'da otelin önüne gelince Temel kontağı kapatır El frenini çekerken, eli yine Fadime'nin bacağına değer. Fadime yine kızarır ve Temel'e; "Ula artuk evlenduk, daha ileri gidebilursun" der. Temel arabayı çalıştırır ve Kuşadası'na doğru yola koyulurlar.

Sıra sana da gelecek

Temel, bir haftalığına gittiği memleketten, haber vermeden erken dönünce Karısını evde başka bir erkekle yatakta bulur. Derhal belinde taşıdığı tabancasına davranan Temel, yatakta yakaladığı adamı alnının ortasından vurur. Tabancayı tam kendi kafasına doğrultmuşken, karısı haykırarak Üzerine atlar: - Dur Temelim, kıyma kendine!. Temel, sinirden titreyerek haykırır: - Sus kaltak, sıra sana da gelecek!.

Karga

Temel, avda kargaya ateş eder ve vurur. - Pildircin vurdum, diye böbürlenir. - Kara bildircin olur mu? - Ha pu matemtedur.

Fax

Temel, Alman, Japon uçakta giderken Temel hava atmak amacıyla cep telefonunu çıkarıp konuşmaya başlar. Bunu gören Alman elini tel şeklinde yapıp(baş parmak kulağa, serçe parmak ağza doğru)konuşmaya başlar. Temel ve Japon - Ne yapıyorsun? diye sorunca Alman: - Telle konuşuyorum. Baş parmağımda alıcı, serçe parmağımda verici var, der. Japon da kendi kendine konuşmaya başlar. Alman ve Temel - Ne yapıyorsun? diye sorunca Japon: - Telle konuşuyorum. Dilimin altında verici, kulağımın içinde de alıcı var, der. Buna bozulan Temel bir çare bulmayı ister. Hava atmak ister ve bulur. Temel birden osurur ve Alman ile Japon - Ne yaptın? diye sorar. Temel: - Memlekete fax çektum da

Arab'ı fena soktu

Temel yıkanmak üzere hamama girmiş, tam karşısında da bir Arap yıkanıyormuş. Ancak Arabın şeyi o kadar uzunmuş ki, peştemalin altından görünüyormuş. Ancak Temel bunu yılan zannetmiş. Kendi kendine
- "Tüh be yılana bak Arab'ı sokacak" demiş. Tam o sırada gözüne iri bir çekiç ilişmiş. Çekici alıp yavaşça Arab'ın şeyine doğru yanaşıp bütün gücüyle vurmuş. Arap can havliyle:
- "Yandım Allah" diye bağırmış. Temel:
- "Hay Allah yılanı öldürdüm ama Arab'ı fena soktu." demiş.

Temel ve Dedesi

Temel ve dedesi otele gitmişler. Otelde tek bir yatak boşmuş, dede torun birlikte yatmışlar. Gece yarısı dede Temel'i dürtmüş:
- "Temel bana karı bul". Temel:
- "Dede sakin ol yat." Biraz sonra dede ikinci defa:
- "Temel bana karı bul." Temel:
- "Dede sakin ol yat." Dede biraz sonra üçüncü defa:
- "Temel bana karı bul" deyince en sonunda Temel isyan etmiş:
- "Dede tuttuğuna güveniyorsan o benimkidir."

Martı çoktan uzaklaştı

Temel ve İdris sahilde gezinirken Temel'in kafasına martı sıçmış. Temel:
- "Mendilin var mı?"
- "Var da, ne yapacaksın? Martı çoktan uzaklaştı."

Temel'in Anadol'u

Temel üç beş kuruş parasıyla bir anadol marka araba alır. Arabanın freni tutmaz bişe yapmaz ve sanayiye götürüp yaptırmak için yola çıkar. Kırmızı ışıkta bekleyen son model bir mersedese duramayıp arkadan geçirir. Mersedesin içinden uzun boylu paltolu iri yarı bir adam iner. Temel de iner arabadan ürkek bir ses tonuyla _Ya abi Kusura bakma yeni aldım yaptırmaya gidiyodum duramadım bütün paramı arabaya verdim gözünü seveyim etmesöyleme bi babalık yap ben nasıl yaptırırım senin arabanı ne olur çoluk çocuk aç ekmek bekler çalışmak için aldım yap babalığını. adamı lafa boğar. Adam, _tamam ulen tamam ağlama hadi git gözüme görünme der. Temel, _Baba sağol biliyodum babalık yapacağını allah razı olsun ne muradın varsa versin felan der ve binerler arabağıra giderler. Aradan yarım saat geçer geçmez yine kırmızı ışıkta bekleyen son model bir arabaya arkadan duramaz ve bindirir. Bir bakarki yine aynı mersedes yine aynı adam. Yine inerler aşağı Adam, _Ulan ben sana demedimmi gözüme görünme bula bula benimi buluyon lan bugün hep. Seni ne yapıyim şimdi şöyle hee şöyle başka tanıdığın kimse yokmu lan bu memlekette. Temel, _Yaaa babaa aksilik işte yine sana rastladı yaparsın bilirim babalığını anlattım sana durumumu baba yapma kurbanın olurum affet bu kardeşini kasıtlı yaparmıyım abi hadi ne olur affet gözünü seveyim bak söz hemen ara yollardan giderim bi daha görmezsin yavaş giderim ne olur bırak gidiyim. Adam, _Ulen bak bu son olsun kaybol hemen kaybol gözüm görmesin seni der ve binerler arabağıra giderler. Aradan 1 saat felan geçer ve yine kırmızı ışıkta duran bir arabaya duramaz ve arkadan bindirir adam arabadan iner bir bakarki yine bizim Temel. Temel arabadan hiç inmez camı aralar ve _Baba benum ben.

Aynı Mezarda mı?

Temel uzun zamandır görmediği arkadaşı Cemal'le İstanbul'da karşılaşır:
- "Uşak nasılsun pakayum?"
- "İyiyum."
- "Çocuklarun nasuldur?"
- "Onlar da çok iyidur."
- "Ha karın nasuldur?"
Temel böyle sorunca Cemal'in birden yüzü değişir. Temel arkadaşının karısının geçen yıl öldüğünü hatırlayıp hemen şöyle der:
- "Yani aynı mezarda mı yatayii?"

Havada kalduk

Temel uçakla Trabzon’a gidiyomuş. uçaktan bir takım sesler gelmiş pilot merak etmeyin uçağın bir motoru bozulmuşturder. Temel hostesi yanına çağırır ve sorar:bu uçakta kaç motor vardır. hostes 2der. sonra tekrar bir ses daha gelir. pilot merak etmeyin uçağımızın bir motoru daha bozuldu der. sonra Temel içinden:eyvah havada kalduk

Hangisi

Temel, turistleri Karadenizin dağlarında gezdiriyor. Turistin biri:
- "Bizim orda dağa "Hans" diye bağırırsan dağdan on kere "Hans. Hans. Hans." gelir. Temel:
- "O da birşey mi, bak şimdi." "Temeeeeeelllll" dağdan ses geliyor:
- "Hangisi. Hangisi. Hangisi."

Amca ve Teyze

Minik oğlan bahçede oynarken, babasının arabasıyla sokaktan geçip, ormana doğru gittiğini görmüş. Merak bu ya. O da arabayı izleyerek ormana gitmiş. Bir de ne görsün. babası ile teyzesi arabanın yanında durmuş öpüşüyorlar. Çocuk bu ya, gördüğünden etkilenmiş durumda koşarak eve dönmüş. Nefes nefese heyecanlı bir şekilde annesine:
- "Anne anne, biraz önce babamı ormanda" derken annesi sözünü kesmiş:
- "Dur biraz, nefes al, sakinleş öyle anlat" demiş. Oğlan sakinleştikten sonra devam etmiş:
- "Bahçede oynarken babamın arabasıyla ormana doğru gittiğini gördüm. Ben de ormana gittim. Orada babamı teyzemle öpüşürlerken gördüm. Bir süre sonra babam ceketini, teyzemde gömleğini çıkardı. Sonra arabanın arka koltuğuna geçtiler."
Anne çocuğa dönmüş:
- " Dur bakalım, ne kadar ilginç bir öykü bu. Devamını anlatma, sakla. Akşam yemeğinde babanla beraberken bitirirsin. Sen bu öyküyü bitirirken babanın suratını görmek istiyorum" der.
Akşam olmuş, yemeğe oturmuşlar. Anne çocuğa dönmüş:
- "Bu gün neler yaptığını bize anlatsana" der. Oğlan başlamış:
- "Bahçede oynarken babamın arabasıyla ormana doğru gittiğini gördüm. Ben de ormana gittim. Orada babamı teyzemle öpüşürlerken gördüm. Bir süre sonra babam ceketini, teyzemde gömleğini çıkardı. Sonra arabanın arka koltuğuna geçtiler. Ardından geçen sene babam seyahatteyken senin Amcam'la yaptığın şeyden yaptılar" demiş.

Rafadan

İki arkadaş sahil kenarında yürürlerken, kumsala oturmuş, ufuklara dalmış garip bir adam görürler. Biri diğerine der ki:
- "Bu adam hayatında hiç birşeyi unutmaz."
Diğeri buna inanmaz adama bir şeyler sormak ister ve yanına gider.
- "Sen hiç birşeyi unutmaz mısın?"
- "Evet"
- Peki söyle o zaman 5 sene önce bugün ne yedin?"
- "Yumurta." Neyse, bu diyalog böylece kalır ve aradan 10 yıl geçer. Bizim iki arkadaştan meraklı olanının yolu yine aynı sahile düşer. bakar ki o adam yine orda. Hemen yanına gider ve sorar:
- "Peki, nasıldı?"
- "Rafadan"

Alkış

Bir uçak düşmek üzereymış. Bu yüzden uçağın tabanı da dahil olmak üzere herşeyi atmışlar. Yalnızca uçağın tavanına tutunan yolcular ve pilot kalmış. Pilot: "Uçak hala düşüyor, bir yolcunun atlaması görekli" demiş. Temel: "Ben atlarım ama sevgili kaptan pilotumuz hariç hepinizden kuvvetli bir alkış bekliyorum. " deyince bütün yolcular Temel`i alkışlamış ve asağı düşmüş. Sadece Temel ve pilot kurtulmuş.

Suratına tükürecekti

Akşehir'de Rüknettin Efendi adında yobaz bir adam varmış. Rüknettin Efendi şarlatanın biriymiş. Kendisinde olağan üstü güçlerin bulunduğunu ileri sürerek hastalıkları iyileştirmek için muska yazar, nefes eder, halkı dolandırırmış. Nasrettin Hoca bir gün bir toplulukta Rüknettin Efendi'yi her zamanki gibiatıp tutarken görmüş. Rüknettin Efendi şöyle diyormuş yanındökülüre: - Bir gece düşümde Peygamber Efendimizi gördüm. Peygamber Efendimiz benim ağzıma tükürdü, işte o günden sonradır bir güce kavuştum. kime nefes ettiysem şıppadak iyileşiyor. Nasreddin Hoca, bu şarlatanlık karşısında daha fazla dayanamamış. - Bana bak Rüknettin Efendi demiş. Peygamber Efendimiz aslında senin yüzüne tükürecekti, ama sen esneyince ağzına rastlamış olacak.

Kadın Hastalıkları Uzmanı



Nam yapmış bir Kalp Cerrahının ölümünün ardından, mesleğine uygun bir cenaze töreni olması düşüncesiyle, büyükçe bir kalbin içerisinden çıkıp gelen tabutu gören başka bir doktor, kahkaha ile gülmeye başlar. Etraftakilerin şaşkın bakışı ve yadırgamaları üzerine doktor gülme sebebini açıklar:
- "Kadın hastalıkları uzmanıyım da!."