Genç adam ellerinde bir
buket çiçek, sahile koşarak geldi. Gözleri şöyle bir sahilde gezindi,
aradığını göremeyince ilk gördüğü banka oturup sevdiğini beklemeye
başladı. Ellerinde her zamanki çiçeklerden vardı. Sevgilisinin en
sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı, kıpkırmızı, kaç kırmızısı güller.
Sanki dalından yeni koparılmış gibi tazeydiler, buram buram
kokuyorlardı, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemlisi de özlem ve hasret
kokuyordu güller. Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor
gibiydiler. genç adam güllere baktı, sanki onlarla konuşuyormuş gibi,
"Neden ağlıyorsunuz, bakın ben ne kadar mutluyum" dedi. Az sonra
sevdiğini göreceği için kalbi yine deli gibi atmaya başlamıştı. Ne zaman
onu düşünse, onunla buluşacağını hayal etse kalbi aynı şöyle yerinden
çıkacakmış gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine rağmen
ikiside sevgisinden hiç bir şey kaybetmemişti. Onları hiç bir şey
ayıramazdı. Ne hasret, ne ayrılık, ne de ölüm. genç adam telaşla saatine
baktı. Sevdiği yine geç kalmıştı, 1 dakika geç kalmıştı. Üstelik o,
sevdiğini bekletmemek için dakikalarca önce koşarak geliyor, onu
beklemeyi bile seviyordu. Ama sevdiği her zaman bunu yapıyordu. Devamlı
kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmuş diye düşündü. Ve
gözlerini önündeki uçsuz bucaksız denizlere dikti. Denizin sonu yok
gibiydi, tıpkı sevdiği kıza karşı olan aşkı gibi denizinde sonu yoktu.
Sonsuzluğa uzanıyordu. Aslında bugün onlar için çok özel bir gündü.
Kendi aralarında şöyleneceklerdi. Delikanlı önce bunu sevdiğine açmış,
sonrada gidip iki yüzük almıştı. Bu kadar önemli bir günde bari onu
bekletmemeliydi. Ama alışmıştı artık beklemeye, zararı yok biraz daha
beklerim diye düşündü. Güllerin yaprakları nedense hala Yaşlı idi. Bir
türlü anlamıyordu onları. Her şey bu kadar güzelken neden ağlıyorlardı
ki? İşte az sonra sevdiği gelecek, ona sarılacak, kucaklaşacaklardı.
Sonra söz yüzüklerini takıp, evliliğe ilk adımlarını atacaklardı. genç
adamşöyle heyecanlıydı ki sevdiğine kavuşmak için can atıyordu.
Martılara baktı, Birbirleriyle oynaşıp, uçuşan martılara. Ne kadar güzel
dans ediyorlardı havada. Tekrar saatine baktı genç adam. Endişelenmeye
başlamıştı. Sevgilisi yine geç kalmıştı, hem de çok. Bu kadar geç
kalmaması görekiyordu. İşte her gün burada buluşmak için sözleşmiyorlar
mıydı? Her gün sahilde, martılara bağırak, denizin onlara anlattığı
masalları dinleyerek birbirlerine sarılıp hasret gidereceklerine söz
vermiyorlar mıydı? O zaman neden gelmemişti yine??. Aklına kötü
düşünceler gelmeye başladı. Hayır. Hayır. olamazdı. Sevdiğine bir şey
olamazdı. Onsuz hayat yaşanmazdı ki. O ölse bile devamlı benimle yaşar
diye düşündü genç adam. Bunun düşüncesi bile hoş değildi. Gözlerini yere
indirdi. Gözyaşlarını kimsenin görmesini istemiyordu. Zaten nedense
etrafındaki insanlar ona sanki kaçık gibi bakıyorlardı. Rahatsız olmaya
başladı bakışlardan. Artık bıkmıştı. Yine sevgilisi geldi aklına. Neden
gelmedi acaba diye düşünmeye başladı. Gözlerini kapattı. 7 sene oldu
dedi. 7 senedir?er gün bu sahildeydi, sevdiğini bekliyordu. Daha fazla
dayanamadı. Kalbi parçalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden 1 damla daha
yaş güllerin üzerine damladı. Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun
evine gideyim diye mırıldandı. Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi
yanına koyar, ona vermiş olurdu. genç adam ayağa kalktı. Sevdişöyle
buluşmak üzere, yeşil tepenin ardındaki kabristana doğru yürümeye
başladı.
17 Ekim 2016 Pazartesi
Ölmeyen Sevgi
Yaşanmış Hikayeler
Etiketler:
Yaşanmış Hikayeler
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder