L
Laf lafı açar.
Laf torbaya girmez.
Lafla peynir gemisi yürümez.
Lafla pilav pişerse deniz kadar yağı benden.
Lakırdı bilmeyen hödükler, sönmüş ateşi körükler.
Latife latif gerek.
Leyleği kuştan mı sayarsın; yazın gelir, kışın gider.
Leyleğin ayağını kesmişler, uçuvermiş; “ Acısını konduğun zaman duyarsın.” demişler.
Leyleğin ömrü laklakla geçer.
Lodosun gözü yaşlı olur.
Lokma (bile) çiğnenmeden yutulmaz.
Lokma karın doyurmaz, şefkat artırır.
Laf torbaya girmez.
Lafla peynir gemisi yürümez.
Lafla pilav pişerse deniz kadar yağı benden.
Lakırdı bilmeyen hödükler, sönmüş ateşi körükler.
Latife latif gerek.
Leyleği kuştan mı sayarsın; yazın gelir, kışın gider.
Leyleğin ayağını kesmişler, uçuvermiş; “ Acısını konduğun zaman duyarsın.” demişler.
Leyleğin ömrü laklakla geçer.
Lodosun gözü yaşlı olur.
Lokma (bile) çiğnenmeden yutulmaz.
Lokma karın doyurmaz, şefkat artırır.
M
Mahallede biri ölür, herkes kendi ölüsüne ağlar.
Mahkeme kadıya mülk değil.
Mal adama hem dost, hem düşmandır.
Mal canı kazanmaz, can malı kazanır.
Mal canın yongasıdır.
Mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan.
Mal melameti örter.
Malı ongun olanın adı angın olur.
Malın iyisi boğazdan geçer.
Malın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın.
Malın varsa, içinde bulun;.
Malını yemesini bilmeyen zengin, her gün züğürttür.
Malını yiyip de ölmüş var mı, kes avrat soğanın birini.
Mangal başı- kış gününün lale zarıdır.
Mart ayı dert ayı.
Mart çıkmadıkça dert çıkmaz.
Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.
Mart kuruluk, nisan yağmurluk.
Martta yağmaz, nisanda dinmezse sabanlar altın olur.
Maşa varken elini ateşe sokma.
Mayasız yoğurt tutmaz.
Mazlumun ahı yerde kalmaz.
Mazlumun ahı, indirir şahı.
Mecliste elini, sofrada elini kısa tut.
Mekke’ye gitmişsin, misk sürünmedikten sonra neye yarar!.
Meramın elinden bir şey kurtulmaz.
Merdiven ayak ayak çıkılır.
Merhametten maraz doğar.
Mermer iyi taştan, iyilik iki baştan.
Meyhaneci olur da şarap içmez mi!.
Meyhanecinin yüzünü bayram topu güldürür.
Meyve veren ağaç taşlanır.
Meyveli ağacı taşlarlar.
Mezar taşı ile övünülmez.
Mızrak çuvala sığmaz.
Minare de doğru, ama içi eğri.
Minareyi çalan kılıfını hazırlar.
Minareyi yaptırmayan yerden bitmiş sanır.
Miras helal, hele al demişler.
Miri malı balık kılçığıdır, yutulmaz.
Misafir ev sahibinin (bağlı) kuzusudur.
Misafir ev sahibinin danasıdır, nereye bağlarsa orda durur.
Meyhanecinin şahidi bozacıdır.
Misafir kısmeti ile gelir.
Misafir misafiri, dilenci dilenciyi istemez, ev sahibi ikisini de.
Misafir on kısmetle gelir; birini yer, dokuzunu bırakır.
Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.
Misafiri horoz olanın ambarında buğday olmaz.
Misafirin umduğu ev sahibine iki öğün olur.
Misafirin yüzsüzü sahibini ağırlar.
Misk yerini belli eder.
Miyancının kesesi bol olur.
Mum dibine ışık vermez.
Mum yanmayınca pervane dönmez (yanmaz).
Müflis bezirgan (tüccar) eski defterlerini karıştırır.
Müflis aç kalınca, eski defterleri karıştırır.
Müft olsun da zift olsun.
Mühür kimde ise Süleyman odur.
Mürüvvete endaze olmaz.
Mürüvvetsiz adam, suyu çekilmiş değirmene benzer.
Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz.
Misafir misafiri, dilenci dilenciyi istemez, ev sahibi ikisini de.
Misafir on kısmetle gelir; birini yer, dokuzunu bırakır.
Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.
Misafiri horoz olanın ambarında buğday olmaz.
Misafirin umduğu ev sahibine iki öğün olur.
Misafirin yüzsüzü sahibini ağırlar.
Misk yerini belli eder.
Miyancının kesesi bol olur.
Mum dibine ışık vermez.
Mum yanmayınca pervane dönmez (yanmaz).
Müflis bezirgan (tüccar) eski defterlerini karıştırır.
Müflis aç kalınca, eski defterleri karıştırır.
Müft olsun da zift olsun.
Mühür kimde ise Süleyman odur.
Mürüvvete endaze olmaz.
Mürüvvetsiz adam, suyu çekilmiş değirmene benzer.
Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz.
N
Namaza meyli olmayanın kulağı ezanda olmaz.
Nasihat istersen tembele iş buyur.
Ne benden sana bazlama, ne senden bana gözleme.
Ne dağda bağım var, ne çakaldan davam.
Ne dilersen eşine o gelir başına.
Ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına.
Ne ekersen onu biçersin.
Ne karanlıkta yat, ne kara düş gör.
Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.
Ne sakala minnet ne bıyığa.
Ne Şam’ın şekeri, ne arabın yüzü.
Ne şeytanı gör ne salavat getir.
Ne şiş yansın ne kebap.
Ne verdin elime, ne çalayım yüzüne.
Ne verirsen elinle o gider seninle.
Ne yârden geçilir ne serden.
Ne yavuz ol asıl ne yavaş ol basıl.
Ne yedim pancar, ne yüreğim sancar.
Ne zengine borçlu ol, ne züğürtten alacaklı.
Nefesine güvenen borazancıbaşı olur.
Nerde çalgı, orda kalgı.
Nerede birlik, orda dirlik.
Nerede hareket, orada bereket.
Nereye gitsen okka dört yüz dirhem.
Nikâhta keramet vardır.
Nisan yağar mayıs öğünür, mayıs yağar ambar öğünür.
Nisan yağar sap olur, mayıs yağar çeç olur.
Nisan yağmuru; altın araba, gümüş tekerlek.
Niyet etmiş yağmaya, kıyamette kalkmaya.
Niyet hayır, akıbet hayır.
O
O ayıp, bu ayıp; ne yapsın bizim Şuayp!.
O hacı bu hacı; kim olacak boyacı?.
Oğlan aldı, oyuna gitti; çoban aldı, koyuna gitti.
Oğlan anası kapı arkası, kız anası minder kabası.
Oğlan atadan öğrenir sofra açmayı, kız anadan öğrenir biçki biçmeyi.
Oğlan dayıya, kız halaya çeker.
Oğlan doğur, kız doğur; hamurunu sen yoğur.
Oğlan doğur, kız doğur; seleyi yine sen götür.
Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün.
Oğlan doğurdum, oydu beni; kız doğurdum, soydu beni.
Oğlan yetir, kız yetir; ağır yükü sen götür.
Oğlanınki oğul balı, kızınki bahçe gülü.
Oğlum deli malı neylesin, oğlum akıllı malı neylesin.
Oğlum olsun da meyhanede olsun; bir gün olmazsa, bir gün ayılır.
Oğlumu (evladımı) ben doğurdum amma gönlünü ben doğurmadım.
Okumak bilmez, gözü defterdarlıkta.
Olacakla öleceğe çare bulunmaz.
Olan dört bağlar, olmayan dert bağlar.
Olgun kızılcık diş istemez.
Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.
Olsa ile bulsa, ikisi bir araya gelse; neler olur neler!.
Olsa ile bulsa’yı ekmişler, “hiç” çıkmış.
Olsa ile bulsayı ekmişler, yel ile yuh bitmiş.
Olsayı bulsaya vermişler, hiç doğmuş.
Omzuna bir çuval somun yükletsen, ardına düşecek bir köpek bulunmaz.
On paralık fener, ancak bu kadar yanar.
Onmadık hacıyı deve üstünde (Arafat’ta) yılan sokar.
Onmadık yılın yağmuru harman vakti yağar.
Ortaklık öküzden, başlı başına buzağı yeğdir.
Osurukla boya boyansa, her yer fıstıki olurdu.
Osuruklu g.te kepek ekmeği bahane.
Otu çek, köküne bak.
Oturduğu yer ahır eskisi, çağırdığı İstanbul türküsü.
Otuz iki dişten çıkan, otuz iki mahalleye yayılır.
Ö
Öd ağacı yanmayınca kokusu çıkmaz.
Öfke baldan tatlıdır.
Öfke gelir, göz kararır; öfke gider, yüz kızarır.
Öfkeyle kalkan zararla oturur.
Öğe öğe öküz ettiler, boynuzunu dokuz ettiler.
Öksüz çocuğu dövmesi kolay, alçacık eşeğe binmesi kolay.
Öksüz güler mi meğer yanıla.
Öksüz hırsızlığa çıkarsa ay ilk akşamdan doğar.
Öksüz oğlan (çocuk) göbeğini kendi keser.
Öküz öldü, ortaklık bozuldu (bitti).
Öküz yem yiyince, çifte gideceğini bilir.
Öküz, yem bitince çifte gideceğini bilir.
Öküze boynuzu yük olmaz (ağır gelmez).
Öldüğüne bakmaz da, ceviz ağacından tabut ister.
Ölecek karga, kırılacak dala konar.
Ölem desem ecel yok, kalkam desem mecal yok.
Ölenle ölünmez.
Ölme eşeğim yaz gelir; çayır, çimen tez gelir.
Ölmüş de ağlayanı yok.
Ölmüş koyun (eşek) kurttan korkmaz.
Ölüm hak miras helal.
Ölümden öte köy yoktur.
Ölüme çare bulunmaz.
Ölümle öç alınmaz.
Ölümü bilmeyen, bayılmaya razı olmaz.
Ölümü gören hastalığa razı olur.
Ölürse yer beğensin, ölmezse el beğensin.
Ölüsü olan bir gün ağlar; delisi olan her gün ağlar.
Ön tekerlek nereye giderse arka tekerlek de oraya gider.
Önce baldın, pekmez oldun; şimdi para etmez oldun.
Önce can sonra canan.
Önce iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı ele.
Önümüz darı kavurur, arkamız harman savurur.
Öpmeye meramı yok, yanağın nerde diye sorar.
Öpmeye niyeti olmayan “Yanağın nerede?” diye sorar.
Öpülecek el ısırılmaz.
Öyle buğdayın böyle ekmeği olur.
P
Pabuç emanet, sokak elin; gez babam gez.
Paça ıslanmadan balık tutulmaz.
Padişahın bile arkasından kılıç sallarlar.
Pamuk çuvalının ha altında kalmışsın, ha üstünde.
Papaz her gün pilav yemez.
Papaza kızıp, oruç bozulmaz.
Para akıl öğretir, don yürüyüş.
Para ile imanın kimde olduğu bilinmez.
Para isteme benden, buz gibi soğurum senden.
Para parayı çeker.
Para peşin, kırmızı meşin.
Para tutmakla birikir, yutmakla değil.
Paran çoksa kefil ol, işin yoksa şahit ol.
Paran gitti mi diye sormazlar, işin bitti mi diye sorarlar.
Paran ucuz olursa sen pahalı olursun.
Paran varsa cümle alem kulun, paran yoksa tımarhane yolun.
Paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak.
Paranın yüzü sıcaktır.
Parası ucuz olanın kendisi kıymetli olur.
Parasız meyhaneye gidenin, okka çömleği başında patlar.
Parayı veren düdüğü çalar.
Parayı zaptetmek deliyi zaptetmekten zor.
Pazar, ilk pazardır.
Pazarda herkes ambarındaki unu kadar konuşur.
Pazardaki ete soğan doğranmaz.
Pehlivana “tut” demişler, -Elimden gelse canını alacağım,” demiş.
Pek kirlenme sabuna zarar, pek acıkma ekmeğe zarar.
Pek yaş olma, sıkılırsın; pek de kuru olma, kırılırsın.
Pekmez gibi malın olsun, Antakya’dan sinek gelir.
Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Pilav yiyen kaşığını yanında taşır.
Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.
Pişirdiği çoktur, hiç birinin aklı yoktur.
R
Raftan sünger düşmüş, hanımın başını yarmış.
Rahat ararsan mezarda.
Ramazanda borç alana, bayram çabuk gelir.
Ramazanda yalan söyleyenin bayramda yüzü kara olsun.
Rençperin karnını yarmışlar, kırk tane “gelecek yıl “çıkmış.
Rüşvet kapıdan girince insaf bacadan çıkar.
Rüya ile hülya olmasa, züğürtlerin canı çıkar.
Rüya, boş gezenin sermayesidir.
Rüzgâr eken fırtına biçer.
Rüzgâr esemeyince yaprak oynamaz.
Rüzgar kayadan ne alır!.
Rüzgâra tüküren, kendi yüzüne tükürür.
Rüzgârın önüne düşmeyen, yorulur.
Rüzgarın ardı yağış, sevincin ardı dövüş.
Rüzgârlı havanın kuytusu, yağmurlu havanın uykusu.
S
Sabah ola, hayrola.
Sabah sürçen, geceye dek sürçer.
Sabahın kızıllığı akşamı kış eder, akşamın kızıllığı sabahı güz eder.
Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır.
Sabır ile koruk helva olur, dut yaprağı atlas.
Sabreden derviş muradına ermiş.
Sabreyle işine, hayır gelsin başına.
Sabrın sonu selamettir.
Saç tava gelir hamur tükenir, insan tava gelir ömür tükenir.
Sade pirinç zerde olmaz, bal gerektir kazana; baba malı tez tükenir evlat gerek kazana.
Sadık dost akrabadan yeğdir.
Sağ (sağlam) baş yastık istemez.
Sağılan ineğin altına otururlar.
Sağılır ineğin buzağısı kesilmez.
Sağır için iki kere keramet olmaz.
Sağır duymaz uydurur.
Sağlık varlıktan yeğdir.
Sağmadı sütünü, kör inek koydu adını.
Sakal bıyığa denk olmayınca berber ne yapsın?
Sakal ile kamil olsaydı işi, keçiye danışırlardı her işi.
Sakal keçide de var.
Sakala itibar olsaydı, keçi peygamber olurdu.
Sakalı gür olan, köselere eğlence olur.
Sakınılan göze çöp batar.
Sakla beni var iken, bulunayım san yok iken.
Sakla samanı, gelir zamanı.
Saman pazarında cevahir satılmaz.
Samanlıkta yatar ama vezir rüyası görür.
Sana taşla vurana sen aşla (ekmekle, pamukla) var (dokun).
Sana vereyim bir öğüt, kendi ununu kendin öğüt.
Sanat altın bileziktir.
Sanatı ustadan görmeyen (öğrenmeyen) öğrenmez.
Sanatına hor bakan, boynuna torba takar.
Sarhoşun mektubu, meyhanede okunur.
Sarı ineği gören, içi dolu yağ sanır.
Sarı öküzün yanında duran, ya huyundan, ya tüyünden.
Sarı samanın altından su yürütür, üstüne çıkar vaaz verir.
Sarımsağı gelin etmişler de kırk gün kokusu çıkmamış.
Sarımsağını hesap eden paçayı yiyemez.
Sarımsak da acı ama evde lazım bir dişi.
Sarımsak içli dışlı, soğan yalnız başlı.
Sarımsak yemedim ki ağzım koksun.
Satılık ziftin olsun, Selânikten kel gelir.
Say beni, sayayım seni.
Sayılı günler tez geçer.
Sayılı koyunu kurt kapmaz.
Sebepsiz kuş bile uçmaz.
Sekiz günlük ömür, dokuz günlük nafaka ister.
Sekiz olur, dokuz olur; tosun büyür, öküz olur.
Sel gider, kum kalır.
Sel ile gelen yel ile gider.
Selam verdik, borçlu çıktık.
Selden gelen suya gider.
Selin ağzı tutulur, elin ağzı tutulmaz.
Sen ağa ben ağa, koyunları kim sağa?
Sen bir garip çingenesin, nene gerek gümüş zurna!
Sultanahmet’te dilenir, Ayasofya’da sadaka verir.
Sen çakıya sap takıncaya kadar, hıyarın vakti geçti.
Sen dede ben dede, bu atı kim tımar ede.
Sen dost kazan, düşman ocağın başından çıkar.
Sen pekmezi getir de, sinek Bağdat’tan gelir.
Senden devletliye ortak olma.
Senin aradığın kantar, Bursa’da kestane tartar.
Senin gözün ayranda, benim gözüm Meryem’de.
Serçe filin kulağına konmuş da; “Acıttım mı?” demiş.
Serçe küçük bir kuştur ama, zararını git çiftçiden sor.
Serçeden korkan darı ekmez.
Serçenin kantarı da kendine göredir.
Serkeş öküz (son) soluğu kasap dükkânında alır.
Sev beni, seveyim seni.
Sevda geçer yalan olur, sonra sokar yılan olur.
Sevilmeyenin sesi dangıldak, yürüyüşü zömbüldek gelir.
Sıçanın boynuna çıngırak takınca, kısmeti kesilir.
Sırça köşkte oturan, komşularına taş atmaz.
Sırrını açma dostuna, o da söyler dostuna.
Sırtı kaşınan köpek, çobanın değneğine sürtünür.
Sinek küçüktür ama mide bulandırır.
Sinek pekmezciyi tanır.
Sirke ne kadar keskin olsa, kendi küpünü çatlatır.
Sirkeyi, sarmısağı hesabeden paça içemez.
Sivrisinek kavağın arkasına gizlenmiş; “Ne yapıyorsun?” diyenlere, “Kavak bana yaslanıyor.” Demiş.
Soğanın acısını yiyen bilmez, doğrayan bilir.
Sokak elin, pabuç emanet; gez babam gez.
Son pişmanlık fayda etmez.
Sona kalan dona kalır.
Sonradan gelen devlet, devlet değildir.
Sora sora Bağdat (Kâbe) bulunur.
Soran yanılmamış (yorulmamış).
Sorma kişinin aslını, sohbetinden bellidir.
Soydur çeker, b.ktur kokar.
Söyleme arsız olur, saklama arsız olur.
Söylemeyip kulunç olacağıma, söyleyip gülünç olayım.
Söyleyene bakma, söyletene bak.
Söz gümüşse sükut altındır.
Söz sözü açar.
Sözü söyle alana, kulağında kalana.
Su akarken testiyi doldurmalı (doldur).
Su aktığı yere (yine) akar.
Su bulanmayınca durulmaz.
Su içene yılan bile dokunmaz.
Su küçüğün, söz (sofra, yemek) büyüğün.
Su testisi su yolunda kırılır.
Su yatağını bulur.
Suç samur kürk olsa kimse üstüne almaz.
Suç, iğde de var, yünde de var; çıkrıkta da var, yünü eğiren kancıkta da var.
Suyun sessizinden, insanın sözsüzünden korkmalı.
Sürüden ayrılanı kuzuyu kurt kapar.
Sürüyü güden kurdu görür.
Sütle giren huy, canla çıkar.
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.
Sen dede ben dede, bu atı kim tımar ede.
Sen dost kazan, düşman ocağın başından çıkar.
Sen pekmezi getir de, sinek Bağdat’tan gelir.
Senden devletliye ortak olma.
Senin aradığın kantar, Bursa’da kestane tartar.
Senin gözün ayranda, benim gözüm Meryem’de.
Serçe filin kulağına konmuş da; “Acıttım mı?” demiş.
Serçe küçük bir kuştur ama, zararını git çiftçiden sor.
Serçeden korkan darı ekmez.
Serçenin kantarı da kendine göredir.
Serkeş öküz (son) soluğu kasap dükkânında alır.
Sev beni, seveyim seni.
Sevda geçer yalan olur, sonra sokar yılan olur.
Sevilmeyenin sesi dangıldak, yürüyüşü zömbüldek gelir.
Sıçanın boynuna çıngırak takınca, kısmeti kesilir.
Sırça köşkte oturan, komşularına taş atmaz.
Sırrını açma dostuna, o da söyler dostuna.
Sırtı kaşınan köpek, çobanın değneğine sürtünür.
Sinek küçüktür ama mide bulandırır.
Sinek pekmezciyi tanır.
Sirke ne kadar keskin olsa, kendi küpünü çatlatır.
Sirkeyi, sarmısağı hesabeden paça içemez.
Sivrisinek kavağın arkasına gizlenmiş; “Ne yapıyorsun?” diyenlere, “Kavak bana yaslanıyor.” Demiş.
Soğanın acısını yiyen bilmez, doğrayan bilir.
Sokak elin, pabuç emanet; gez babam gez.
Son pişmanlık fayda etmez.
Sona kalan dona kalır.
Sonradan gelen devlet, devlet değildir.
Sora sora Bağdat (Kâbe) bulunur.
Soran yanılmamış (yorulmamış).
Sorma kişinin aslını, sohbetinden bellidir.
Soydur çeker, b.ktur kokar.
Söyleme arsız olur, saklama arsız olur.
Söylemeyip kulunç olacağıma, söyleyip gülünç olayım.
Söyleyene bakma, söyletene bak.
Söz gümüşse sükut altındır.
Söz sözü açar.
Sözü söyle alana, kulağında kalana.
Su akarken testiyi doldurmalı (doldur).
Su aktığı yere (yine) akar.
Su bulanmayınca durulmaz.
Su içene yılan bile dokunmaz.
Su küçüğün, söz (sofra, yemek) büyüğün.
Su testisi su yolunda kırılır.
Su yatağını bulur.
Suç samur kürk olsa kimse üstüne almaz.
Suç, iğde de var, yünde de var; çıkrıkta da var, yünü eğiren kancıkta da var.
Suyun sessizinden, insanın sözsüzünden korkmalı.
Sürüden ayrılanı kuzuyu kurt kapar.
Sürüyü güden kurdu görür.
Sütle giren huy, canla çıkar.
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.
Ş
Şahin için tuzak kursam, karga çıkar bahtıma.
Şahin ile deve avlanmaz.
Şahin küçük ama payını ele vermez.
Şahin küçüktür ama koca turnayı havadan indirir.
Şalgam, kazana girince et oldum sanır; arap, ata binince bey oldum sanır.
Şaşkın misafir, ev sahibini ağırlar.
Şaşkın ördek başını kor da kıçında suya dalar.
Şaşkın ördek götün götün yüzer.
Şehire bir hasta geldi.
Şeriatın kestiği parmak acımaz.
Şeytanın dostluğu darağacına kadardır.
Şeytanla kabak ekenin kabak başına patlar.
Şeytanla ortak buğday eken samanını alır.
Şimşek çakmadan gök gürlemez.
Şişman incelinceye kadar zayıf koparmış.
Şöhret afettir.
T
Tabak sevdiği deriyi taştan taşa (yerden yere) çalar.
Tabut arayanın gözü yaşlı olur.
Tahsil, cehaleti alır ama, eşeklik baki kalırmış.
Tahtadan çuvaldız; ne kaybeden üzülür, ne bulan sevinir.
Talihsiz hacıyı deve üstünde yılan sokar.
Tan yeri ağarınca hırsızın gözü kararır.
Tarlada çayırda, bağ bayırda.
Tarlada darım yok ki, serçeyle kavgam olsun.
Tarlada izi olmayanın harmanda sözü (yüzü) olmaz.
Tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın.
Tarlasında çalışmadım, işine karışmadım.
Tarlayı koçan zapt etmez, saban zapt eder.
Tas anma, evde kabak var.
Taş atacak zaman var, taş toplayacak aman var.
Taşa çıkan keçinin ağaca çıkan oğlağı olur.
Taşı düşünce, yüzük de kıymetten düşer.
Taşıma su ile değirmen dönmez.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
Tatlı söz can azığı, acı söz baş kazığı.
Tatlı söz dinletir, tatsız söz esnetir.
Tatlı tatlı yemenin acı acı geğirmesi olur.
Tatlı tatlı yemenin, acı acı osurması olur.
Tatlıya yakışmaz soğan, dayısını beğenmez yeğen.
Tatsız aşa su neylesin, akılsız başa söz neylesin.
Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.
Tavşanı tazı tutar, çalımı avcı satar.
Tavuğum yumurtladı deme, kümese hırsız dadanır.
Tavuk kaza özenirse, g.tü yırtılır.
Tayfanın akıllısı, geminin dümeninden uzak durur.
Taze bardağın suyu soğuk olur.
Tazının topallığı, tavşanı görünceye kadardır.
Tazısız ava çıkan, tavşansız eve gelir.
Tebdilimekânda ferahlık vardır.
Tek elin nesi var, iki elin sesi var.
Tek kanatla kuş uçmaz.
Tek kürekle sandal sefasına çıkılmaz.
Tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur.
Tekkeyi bekleyen çorbayı içer.
Tembel badem yemek ister, kabuğunu soymaya üşenir.
Tembele “kapını ört” demişler, “yel eser örter” demiş.
Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin.
Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş.
Tepe mahsulünü yel alır, dere mahsulünü sel alır.
Terazi var, tartı var, her şeyin bir vakti var.
Terzi kendi söküğünü dikemez.
Terzinin işi kötü, ayıbını örten ütü.
Terziye “dinlen” demişler, ayağa kalkmış.
Terziye “göç” demişler, “iğnem yanımda” demiş..
Testi kırılsa da kulpu elde kalır.
Teşbihte hata olmaz.
Teyze, ana yarısıdır.
Tırnağın varsa başını kaşı.
Tilki tilkiliğini anlatıncaya kadar post elden gider.
Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır.
Tilkiye, “Tavuk eti sever misin?” diye sormuşlar, “Adamın güleceğini getirmeyin.” demiş.
Tok açın hâlinden bilmez.
Tok ağırlaması (ağırlamak) güçtür (güç olur).
Tok iken yemek yiyen, mezarını dişiyle kazar.
Toklu bizim olsun da, kuyruğunu yoklarız.
Topalla gezen, aksamak öğrenir.
Toprağı işleyen, ekmeği dişler.
“Tuna taştı,” demişler, “Çeviriverin eve” demiş.
Tutamadığımız kuş azadımız olsun.
Tutulmayan hırsız beyden büyüktür.
Tuz ekmek hakkını bilmeyen kör olur.
Tüccar züğürtleyince geçmiş defterleri yoklar.
Türk karır, kılıcı karımaz.
U
Ucuz alan, pahalı alır.
Ucuz etin yahnisi yavan (tatsız) olur.
Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti.
Uçan kuş aç kalmaz.
Ufak at da civcivler yesin.
Ulu ağacın başından yel eksik olmaz.
Ulu sözü dinlemeyen, uluyakalır.
Uludağ, heybe dolusu azıksız geçilmez.
Ulular köprü olsa, basıp geçme.
Ummadığın delikten tilki çıkar.
Ummadığın taş baş yarar.
Umut, fakirin (garibin) ekmeğidir.
Unun yoksa bazlamaya, yağın yoksa gözlemeye özenme.
Urganda da ölüm, yorganda da.
Usta maymun kamçı istemez.
Ustanın çekici bin altın.
Ustanın malını bir horoz götürür, keyfini bir katar çekemez.
Uşağı işe koş, sen de ardına düş.
Utanma pazar, dostluğu bozar.
Uygun tedbir, takdire kıç attırır.
Uyuyanın oturana, dokuz osuruk borcu var.
Uyuz eşeğe gümüş semer yakışmaz.
Uzak menzile yavaş gitmeli.
Uzunlarda hüner olsa, kavakta hıyar biter.
Ü
Üç gecelik ay’ı kim olsa görür.
Üçlenmemiş eken, olmamış eker.
Ürkütme kurbağayı, yiğit edersin.
Ürümesini bilmeyen köpek sürüye kurt getirir.
Ürüyen köpek ısırmaz.
Üstü açık yatarsan, altı batman kar yağar.
Üstünün ununu görüp de, değirmenci sanma.
Üvey ana ekmeği, demirden tokmağı.
Üvey, öz olmaz; kemha, bez olmaz.
Üveye etme, özünde bulursun; geline etme, kızında bulursun.
Üzüm hırsızı güzün belli olur.
Üzüm üzüme baka baka kararır.
Üzümü yiyen başka, kütüğünün dibinde yatan başka.
Üzümünü ye de bağını sorma.
V
Vakit gelir, tilkinin kuyruğu kendine yük olur.
Vakit nakittir.
Vakitsiz öten horozun başını keserler.
Var evi kerem evi, yok evi verem (elem) evi.
Vardığın yer körse, sen de bir gözünü kapa.
Varlığa darlık olmaz.
Varsa (var mı) pulun herkes kulun; yoksa (yok mu) pulun dardır yolun.
Vasiyet ölüm getirmez.
Veren el, alandan üstündür.
Veren eli herkes öper.
Vermeyince Mabut, neylesin Sultan Mahmut.
Veysel Karani’den yumurta esirgeyen, sansar karaniye tavuğunu kaptırır.
Vurdun mu öldür, yedirdin mi doyur.
Vursan ölür, vurmasan ekmeğini elinden alır.
Vücut kocar, gönül kocamaz.
Y
Ya işten artar ya dişten.
Yabancı koyun kenara yatar.
Yabancı kuşun başı kanadı altında olur.
Yağ bulamazken aşına, fesleğen takar başına.
Yağına kıymayan çöreğini kuru yer.
Yağmur yağsın da varsın kerpiççi ağlasın.
Yakın komşu uzak akrabadan iyidir.
Yalan dokuzmuş, sekizi avcının torbasından çıkmış.
Yalan katmayınca lAf artmaz, hama katmayınca mal artmaz.
Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
Yalnız kalanı kurt yer.
Yalnız öküz çifte (boyunduruğa) koşulmaz.
Yalnız taş, duvar olmaz.
Yalnızlık, Allah’a mahsustur.
Yan gelip yatan da bir, k.çını yırtan da bir.
Yangını körükleyen sakalından tutuşur.
Yanık yerin otu tez biter.
Yanlış da bir nakış.
Yanlış hesap Bağdat’tan döner.
Yanmış harmanın öşrü alınmaz.
Yapı taşı, yerde kalmaz.
Yâr beni ansın bir koz ile, o da çürük çıksın.
Yar, yakıldığı gün tozar.
Yara sıcakken sarılır.
Yaralı kuşa kurşun sıkılmaz.
Yarası olan gocunur.
Yarım elma, gönül alma.
Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder.
Yarınki kazdan bugünkü yumurta yeğdir.
Yaş kesen baş keser.
Yaş yetmiş iş bitmiş.
Yaşı at pazarında sorarlar.
Yaşın yanında kuru da yanar.
Yatan kurttan, gezen tilki yeğdir.
Yatanın yürüyene borcu var.
Yavaş atın tekmesi yavuz olur.
Yavaş tükürüğün, sakala zararı vardır.
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.
Yaya gözüyle at, bekar gözüyle it alınmaz.
Yaz diye yola çıkarken, kışı gözüne al.
Yaz yalan, kış gerçek.
Yaz’a çıkardık danayı, beğenmez oldu anayı.
Yazın araması, kışın taraması olmasa, herkes manda besler.
Yazın başı pişenin, kışın aşı pişer.
Yazın çalışan, kışın gülüşür.
Yazın gölge hoş, kışın çuval boş.
Yazın sıcakta terleyen, kışın soğukta üşümez.
Yazın yorulmayan, kışın kurulmaz.
Ye yağlıyı, iç suyu, donarsa donsun; ye tatlıyı, içme suyu, yanarsa yansın.
Yedeği olan şey, çabuk kaybolur.
Yel gibi gelen sel gibi gider.
Yel kayadan ne koparır.
Yemeyenin malını yerler.
Yengece “Niçin yan yan gidiyorsun?” diye sormuşlar; “Serde kabadayılık var,” demiş.
Yeni dosttan vefa gelmez.
Yenice eleğim, seni nerelere asayım?
Yenik pehlivan güreşten bıkmaz.
Yerdeki yüze basılmaz (kimse basmaz).
Yerdiğin oğlan yer tutar.
Yerini bilmeyen, yılda bir kat urba eskitir.
Yersen kap açık, yemezsen kapı açık.
Yılan sokan uyumuş, aç kalan uyumamış.
Yılana yumuşak diye el sunma.
Yılanın başı küçükken ezilir.
Yılın eksiğini nisan getirir, nisanın eksiğini yıl getirmez.
Yiğidim yiğit olsun da yerim çalı dibi olsun.
Yiğit bin yaşar, fırsat bir düşer.
Yiğit meydanda belli olur.
Yiğitliğin dokuzu kaçmak, biri vurmak.
Yoksul, ata binse selam almaz.
Yol bilen kervana katılmaz.
Yoldaşın iyiyse, Bağdat yakındır.
Yorgun eşeğin “çüş” canına minnet.
Yularsız ata binilmez.
Yumurtadan çıkan yine yumurta çıkarır.
Yumurtlayan tavuk bağırgan olur.
Yuvarlanan taş yosun tutmaz.
Yuvayı dişi kuş yapar.
Yük altında öküz bağıracağına, kağnı gıcırdamış.
Yükü görünce kaçar, lopu(yemek) görünce ağzını açar.
Yüz verdik deliye, deli sıçtı halıya.
Yüzü güzel olanın huyu (da) güzel olur.
Z
Zahmetsiz rahmet olmaz.
Zaman sana uymazsa sen zamana uy.
Zararın neresinden dönülse kârdır.
Zaten sıska, ne yapsın muska.
Zayıf ata, kuyruğu yüktür.
Zayi olan koyunun kuyruğu büyük olur.
Zemheride sür de çalı sür.
Zemheride yoğurt isteyen cebinde bir inek taşır.
Zemherinin, kışından, zamanenin puştundan sakın.
Zengin arabasını dağdan aşırır, züğürt (fakir) ovada yolunu şaşırır.
Zengin buldu, “mübarek ola”; fakir buldu, “nerden bula?”.
Zengin kesesini döver, züğürt dizini.
Zengine mal veren, denize su taşır.
Zengine şekerden helva basarlar, fakire pekmez bile bulunmaz.
Zengini malı, fukaranın çocuğu kıymetlidir.
Zengini malı, züğürdün çenesini yorar.
Zenginin ayıbı, fukaranın hastalığı ortaya çıkmaz.
Zenginin gönlü oluncaya kadar, fukaranın canı çıkar.
Zenginin horozu bile yumurtlar.
Zenginin sermayesi kasasında, âlimin sermayesi kafasında.
Zenginin yorganı kalın olur da, osuruğunun kokusu dışarı çıkmaz.
Zenginlik, yürüyüş; fakirlik ,dövüş öğretir.
Zerdaliden kaval olmaz, al zurnadan haberi.
Zeyrek kuş iki ayağından tutulur.
Zırva tevil götürmez.
Zor kapıdan girerse, şeriat bacadan çıkar.
Zor oyunu bozar.
Zora dağlar dayanmaz.
Zora, beylerin borcu var.
Zorla güzellik olmaz.
Zurnacının karşısında limon yenmez.
Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına.
Züğürt bezirgân eski defterleri karıştırır.
Züğürt olup düşünmektense, uyuz olup kaşınmak yeğdir.
Züğürtlük, zadeliği bozar.
Zürefanın düşkünü, beyaz giyer kış günü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder